Huzur Evleri…

Yaşlı Yakınınıza Bakılacak Yer mi Arıyorsunuz?

Ufukta bir deniz; Prens adalarıyla süslenmiş. Sıra sıra koltuklar ve yaşlarından yorgun insanlar. Üstleri başları tertemiz. Sakince oturmuşlar. Birbirlerinde değil gözleri. Dışarıyı da seyretmiyorlar. Ya duvara bakıyorlar, ya da ellerine. Televizyondan bir şarkı akıyor mekana. Müziği duyuyorlar mı, duyuyorlarsa memnunlar mı anlaşılmıyor. Düşünüyor gibiler. Belki beslenme saati bazıları için. Anılarından ne kaldıysa geriye, kalplerini doyuruyorlar. Unutkanlıktan mustarip olamayacak kadar kaybolmuşlar kendi içlerinde.

Bu hüzünlü sahne birden değişiyor. İçeriye huzurevinin sahibesi giriyor, yanında bakıcılar. Onlarla beraber gençlik yayılıyor ortama. Ve neşe. Sanki herkes birbiriyle akraba, dost. Hal hatır sormalar, el çırpıp şarkı söylemeler. Ziyaretten duyduğu sevinci göstermek için kimisi sadece gözlerini kullanıyor. Tebessümünü kimisi. Beni ve foto muhabirini fark edenler arasında memnun olmayanlar var. Çünkü yabancıyız biz. Öpüşmedik onlarla daha önce, başlarını okşamadık, dinlemedik hikayelerini.

Ziyaretçilerin ilgisi hangisinin üzerinde yoğunlaşıyorsa, diğerleri kendi meşreplerine uygun dikkat çekmeye çalışıyor. Kimi laf atıyor, kimi kalkıp oynuyor, kimi türkü çığırıyor, kimi de sadece bağırıyor. Bence bu sahne de iç burkutucu. Onlara hizmet veren ekibe göre ise bu insanlar şanssız görünseler de çok ciddi sağlık sorunları olmadığı, böyle özenli bir hizmet alabildikleri için şanslı addedilmeli. Çoğunda demans var tabii ama hiç değilse yürüyebiliyorlar, algıları yüzde yüz kapalı değil. Sabahları topluca egzersiz yapabiliyorlar. Tabii koltuklarında oturarak ama olsun. Karşıdaki adalara yüzüyormuş gibi kulaç sallamaları, ebru teknesinin başında vakit geçirmeleri, ara sıra çarşıya pazara çıkarılmaları ve daha pek çok sosyal aktiviteye dahil olabilmek çok önemli.

Peki ya sürekli bakıma ihtiyacı olan bir yakınınız varsa? Her an tıbbi gözetim altında bulunması gerekiyor ve siz evinizde bakamıyorsanız? Sürekli bakıcı tutacak maddi gücünüz olsa bile, evden çıktığınızda gözünüz arkada kalıyorsa? O zaman aramanız gereken yer güvenli bir bakımevi. Bu da esas itibariyle hemşirelik hizmeti demek.

İlgili yönetmeliğe göre bakımevinin 20 sakini varsa, bir tane de hemşire istihdam edilmesi gerekiyor. Fakat bu yeterli değil. Çünkü hemşirenin 24 saat esasına göre çalışması lazım. Bu da bir kişinin başarabileceği bir hizmet değil. Gecesi var, izin günü var. O yüzden gündüz ve gece hemşiresi olarak iki kişi çalıştırma zorunluluğu getirilmeli. Hemşirenin diploması var kendisi yok bir sürü yerde. Hekim her an olmayabilir. Zaten öyle bir zorunluluk yok. Ancak oraya iyi bir bakımevi diyebilmek için hastaların haftada bir gün dahiliye uzmanı, bir gün nöroloğun kontrolundan geçmesi gerekiyor.

Maalesef ülkemizde henüz huzurevi-bakımevi kavramları tam oturmuş değil. İşletme huzurevi olarak ruhsat alıyor, yani “Sağlıklı” yaşlıya bakmak üzere. Fakat bir süre hastalanıyor, diyelim felç geçiriyor. O durumda tabii diğer “sağlıklı” yaşlılarla beraber bakılmaya devam ediliyor. Ama hangi koşullarda, orası belirsiz. Bakımevi hizmetini verebilen de var, veremeyen de.

YER SEÇERKEN NEYE DİKKAT EDİLMELİ

Hasta bitkisel hayat yaşıyor görünse de neyi ne kadar algıladığı bilinemeyeceği için “her şeyi duyuyor, anlıyor” kabul edilmesi lazım. Bazı kurumlarda bunun atlanması, yaşlıya bireysel özellikleriyle değil, ait olduğu hasta grubunun üyesi olarak bakılması nedeniyle kaliteli hizmet verilemiyor.

Kişiye özel hizmet o kurumun kapasitesi ile doğru orantılı ancak yönetimin zihniyeti daha da önemli. Hastanız yatalak değilse, sadece demans varsa da yine onun donanımına uygun sosyal aktiviteleri içeren bir hizmet planlaması beklemelisiniz.

Hizmette temizlik ve güvenlik öncelikli şart ama yeterli değil. Hasta yakını ile kurum aynı şeyi istemeli. Güvenliğin ve temizliğin yanında orada kalan kişilerin gözlerinin içi gülüyor mu ağlıyor mu dikkat edin. İleri dönem demans hastası olsalar bile genel yüz ifadelerinden kimin mutlu, kimin mutsuz olduğu anlaşılıyor. Sadece sizin hastanızın iyi olması o kurumdan emin olmanıza yetmemeli.

İster huzurevi, ister bakımevi hizmeti alın, yakınınızı teslim edeceğiniz kurumun öncelikle ruhsatlı olması şart. Bir derneğe üye olması da tabii ilave bir güvence sizin için. Bunun dışında 24 saat açık olmalı ziyarete. Bazı kurumlarda ziyaret saati uygulaması var. Bunu kabul etmeyin. Hasta yakını olarak farklı zaman dilimlerinde çat kapı gidebilmelisiniz oraya.

Sizin ne zaman ziyarette bulunacağınızı bilirlerse görmenizi istemedikleri manzaraları saklayabilirler. Yakınınızı emanet ettiğiniz yer sizin arka odanız olmalı. 24 saat kamera ile izlenebilen kurumlar olduğunu da unutmayın.

Personel sayısı önemli ancak sayının artması doğrudan kaliteyi yükseltmiyor. Bakıcıların eğitim düzeyi genelde düşük. Ve bu son derece yıpratıcı bir iş. Tükenmişlik sendromu denilen bir hastalığa yakalanmamaları için onlara da özel hizmet verilmeli. Devletin bu yönde bir katkısı yok kurumlara. O yüzden hastanızı verdiğiniz kurum bakıcı personeline hizmetiçi eğitim, empati yeteneklerini geliştirme ve stresle baş edilmeleri için psikolojik destek veriyor mu vermiyor mu araştırın. Tabii bu eğitimin hap gibi hemen yutunca etki göstermeyeceği, zamana yayılan bir çaba olduğunu da unutmamak şartıyla.

Uzmanlara göre, bu alanda uzun süre personel istihdamı güç. AB standardına göre bu iş en uzun üç yıl yapılıyor. Giden gider, yenisi gelir deniyor. Ancak Türkiye’de böyle olmuyor. Çünkü bu işte tecrübe ve kişiyi tanımak çok önemli. Onu sadece fiziken değil, eşyasıyla, yakınlarıyla tanıması, kiminle konuşuyor, kimi seviyor, kimi sevmiyor bilmesi lazım. O yüzden o personeli göndermek yerine eksiklerini tamamlamak daha sağlıklı diye düşünülüyor.

Yakın zamana kadar ilkokul mezunu olanlar bakıcılık yapabiliyordu. Yeni yönetmelikte sertifika zorunluluğu geldi. Fakat bu sertifikanın da çerçevesi henüz belirgin değil. Daha yaygın, daha düzenli, standartları belli bir eğitim ihtiyacı var. Sertifikayı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onay almış özel kurslar ya da halk eğitim müdürlükleri veriyor. Ama öyle kurslar var ki yaşlıyı bir kere görmemiş, bir kere elini tutmamış eğitimciler görev alıyor.

Türkiye genelinde 118 adet özel huzurevi ve yaşlı bakımevi var. 60’ı İstanbul’da, 34’ü İzmir’de. Gelişmekte olan ve çok insanın artık geleceğin işi gözüyle baktığı sektörün ciddi sıkıntıları bulunuyor. Her sektörde olduğu gibi bu işi çok iyi yapan, gerçekten emek harcayan, işi özümsemiş insanlar olduğu gibi aynı şekilde tamamen ticari zihniyetle bakan ya da önünü arkasını düşünmeden gözü kapalı bu işe dalan birçok insan da var. Yakın zamana kadar böyle bir kurumun sorumlu müdürü olmak için üniversitenin herhangi bir bölümünü bitirmiş olmak yetiyordu. Yönetmelik değişti. En azından müdürün meslek elemanı olma zorunluluğu var artık. Sorumlu müdür ya bir sosyal hizmet uzmanı ya yüksek hemşire ya doktor olacak. Ama kurucusunda da böyle bir şart aransaydı bu işin daha profesyonel yapılmasını sağlardı.

YAŞLILAR KREŞİ

Bir de gündüz bakımevi diye ayrı bir kavram var. Hani çocuğunuzu nasıl sabah kreşe bırakıyor ve akşam iş dönüşü alıyorsunuz, onun benzeri bir hizmet verilebiliyor. Gündüz belli saat aralığında iyi vakit geçirmeleri için organize ediliyor. Bazı belediyelerin ya da Ak Parti yaşlı hizmetleri koordinasyon merkezlerinin sağladığı bu tür yerler var. Henüz özel statüde yok böyle kurumlar. Alzheimer Derneği Mart ayı içinde Şişli’de gündüz bakımevi açacak. Bellek Okulu adıyla başka bir proje geliştiriliyor. Bu tür kurumların kısa sürede yaygınlaşması bekleniyor. Pek çok huzurevinin bünyesi içinde bu hizmet verilmeye başlayacak. Şimdi bile bazı yaşlı yakınları hastalarını alıştırana kadar gündüz getirip götürsem mi diye huzurevine başvurduğunda arzuları kabul görüyor.

FİYAT POLİTİKASI

Özel Huzurevleri Dinlenme ve Bakımevleri Dayanışma Derneği başkanı Aynur Gökkaya Florance Nightingale mezunu bir hemşire. Bu hizmetin maddi yönü ile ilgili şunları söylüyor:

Huzurevi hizmeti maliyet oranları çok yüksek bir iş. Daha önce yüzde 18’di KDV. Şu anda yüzde 8’e indi. İnsanlar daha iyi bakılmak üzere getiriliyor buralara. Bu hizmeti eğer devletten alabiliyor olsaydılar burada olmazlardı. Dolayısıyla devletin yetişemediği hizmeti aldıkları için artı bir de yüzde 8 KDV vermek çok fazla. Hem kurum için, hem aile için.

Her yıl ücret tespit komisyonu toplanır valilikte, taban- tavan fiyatları belirlenir. Huzurevlerinde dört kişilik bir oda için taban rakamı en son Aralıkta 458 lira artı KDV olarak belirlendi. Tek kişilik oda 608 ve 997 lira. Siz 24 saat bakacaksınız. Günde beş öğün yemek vereceksiniz, doktor, hemşire, sosyal hizmet uzmanı istihdam edeceksiniz, yeterli hizmetini sağlayacaksınız. Böyle bir rakam olabilir mi yani?

Biz diyoruz ki, kalite için taban rakamın yükseltilmesi lazım. Siz bir çocuğu gündüz kreşe verdiğinizde bile minimum 500 lira ödüyorsunuz. Oysa burası 24 saat işleyen, hiçbir şeyden kısamazsınız, ısınmak zorunda, aydınlanmak zorunda. Böyle bir grup için nasıl taban rakam beş yüz olabilir? Bu rakamda hizmet vermeye kalkarsan ya personel tutmayacaksın, ya yemeğini doğru düzgün vermeyeceksin. Sonuçta 500 liraya bu iş olamaz.

Özel bakım gerektiren odalarda kalanlar için taban 913,76 artı KDV. Tavan ise 2357 lira.

Bu rakamlar makul. Fakat pratikte 12 bin liraya kadar, hatta 20 binlere kadar fiyat veren, . hatta 4 bin ile 8 bin dolar aralığında fiyat veren ya da günlük 350 TL’ye bakan yerler var. Tabii sağlık hizmeti göreceli. Bu yüksek fiyatlara hizmet alanlar varsa bunun değdiğini düşünüyorlar. Siz bir yoğun bakım uzmanı alırsanız, onun maliyeti ciddi bir rakamdır. İlave hekim alırsınız. Bakıcı hizmetini tamamen hemşirelerden oluşturursanız yine maliyet artar. Vermek istediğiniz hizmetin boyutuna göre değişir fiyatlar.

Zaman

Yazar: EK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir